Baki Evkaralı (Bakican) : Merhaba sevgili Abdullah Abi. Öncelikle seni okurlarımıza tanıtmak isterim, kısaca bahseder misin bize?
Abdullah Karabağ : 1955 doğumlu, Düziçi Öğretmen Okulu ve Lisesi mezunu, öğretmenlik, öğrencilik, 12 Eylül Dönemi’nde gözaltı, tutuklanma ve yargılanma. Serbest bırakıldıktan sonra da bu süreç devam etti, yurt dışına çıkış ve İsviçre’de yaşıyorum. Açık ismimden başka, “A. Karabağ, A. Karabag, A. Karabax” imzalarını da kullandım. Dosyalardan biri Fransızca’dır, fakat edebiyatta iki dilliyim. Toplu şiirlerden başka; Kürtçe dilbilgisi, sözcük derlemeleri, şiirsel tiyatro ve Türkçe bir roman, iki dilli aforizmalar ve şiirler; toplam on yedi dosya/kitap. Bu yıl için iki dilli bir şiir dosyası var elimde.
Baki Evkaralı (Bakican) : Peki, kitabı yazım sürecinde neler yaşadın, yazarken neler hissettin?
Abdullah Karabağ : Güldestan Gibi, 1994–2011 yılları arasında yazılan altı dosyanın bazı şiirlerini kapsıyor. Bu dosyaların şiirlerinden altmış dördü de kitaba alınmadı. Uzun bir döneme yayılan bir üretim süreci olduğu için yaşanılan ve duyumsananların farklılık ve renklilik arzetmeleri kaçınılmazdır. Kaldı ki başka ürünler de aynı zaman diliminde kalem altındaydı. Tek bir cümleyle, üç dilin yazınsal zenginliklerini duyumsayabildiğimi söyleyebilirim.
Baki Evkaralı (Bakican) : Kitabın baskı sürecinde çektiğin sıkıntıların oldu mu?
Abdullah Karabağ : Gerçekçi olmak gerekir, sıkıntılar iki yönlü olur; kimisi yayıncılardan, kimisi de yazarlardan kaynaklanır. Yurt dışında da bazı dosyaların baskıları yapıldı. Daha önceleri memlekette basılan dosyaların baskı süreçlerinde çok olumsuz şeylerle karşılaştım, ha keza yurt dışında da, bunları burada dile getirmek istemiyorum. Bu kulvarda ilginç bir kanı yerleşmiş gibi geldi bana: Yayıncı kendini patron, yazarı ise bir çalışan gibi görebiliyor, bu şık, genellikle tanınmamış yazarlar için uygulanır. Yazar ise yazarlık kompleksine kendini kaptırır, buna özgü tavırlar takınır. Kanımca, her ikisi de doğru değildir, bir eserin üretimi ne denli önemliyse baskı, tanıtım ve dağıtımı da bir o kadar önemlidir. Sorunuz toplu şiirlere ilişkin olduğuna göre, bu konuda Sokak Kitapları Yayınları oldukça sağlıklı görünüyor diyebilirim. Sanırım ilkeli/sözleşmeli konumlarından ileri gelmektedir ve bu durum daha da kalıcılaşabilir.
Baki Evkaralı (Bakican) : Yayınevinden ve reklam faaliyetlerinden memnun musun?
Abdullah Karabağ : Somut bir yargıda bulunamam, çünkü henüz işin başındayız.
Baki Evkaralı (Bakican) : Sevgili Abdullah Abi nerelerde yazıyorsun? Sana ilham veren özel yerler var mı?
Abdullah Karabağ : Çalkantılı toplumsal bir dönemin kuşağına mensubum. Yaşam keskin iniş ve çıkışlarla sürdü/sürmektedir. Yazında ilham beklemem, yer peşine de düşmem, sadece yazmanlık yapıyorum, yaşamın kendisi yazdırıyor! Bir dosya üzerinde yoğunlaşmışken bir diğer dosya için de onlarca şiir kurgulanır belleğimde. Hele Kürtçe için öyle bir alan var ki el değmemiş bir hazine gibidir. Fakat bu alan, hâlâ sahipsiz ve korumasız seyretmektedir. Yayıncılarımız, iki dilli veya çok dilli yayıncılığa kapıları aralamaları gerekir. Ön yargılardan arınmış bir diller, kimlikler ve inançlar demokrasisi, toplumun üretken yazınsal geleceği için vazgeçilmezdir. Bir stüdyoda kalıyorum ve burada yazıyorum.
Baki Evkaralı (Bakican) : Kitabından bahseder misin bize derinlemesine felsefesi nedir? Ne anlatmak için çabaladın?
Abdullah Karabağ : Hangi dilden olursa olsun, bütün şiirlerim kendine özgü bir anlayışın ürünüdürler. Kısacası kendi şiirimi yarattım dersem abartı sayılmamalı. Bununla birlikte asıl değerlendirmeleri de okurlara ve eleştirmenlere bırakalım.
Baki Evkaralı (Bakican) : Anlaşılmadığını düşündüğün anların oluyor mu? Ruh hâlin yazılarına nasıl yansır?
Abdullah Karabağ : Elbette dil anlaşılır olmalı ama her şiir, herkes tarafından aynı derinlikte anlaşılmalı kaygısıyla da güdülenmemeli şair. Günlük yaşamda birçok kişi gibi, bir sanatçı, yazar veya şair de yeteri kadar anlaşılamamaktan yakınabilir. Fakat bu, bir saplantıya dönüşmemeli. Ne denli savlanırsa savlansın, yazdıklarımız kişiliklerimizi, dolaysıyla ruhsal manzaralarımızı çekimlerler. İtiraf etmek gerekirse yazdıklarımda çok az görülürüm, çünkü kendimi yazmıyorum.
Baki Evkaralı (Bakican) : Aşağıdaki kelimeler sana ne ifade ediyor?
Abdullah Karabağ : Aşağıdaki sözcükler, sözlük anlamları dışında yazın alanında öznel anlamlar yüklenirler. Her birine birkaç tümceyle dokunup geçmeyi tercih edeceğim.
Aşk : Doğada her şey aşk hâlindedir; bunu, anlamlı kılabilen tek varlıksa insandır ve her insan, hem onun öznesi hem de nesnesidir. Toplum kirlendikçe kişi, kişi kirlendikçe aşk, sevgi, erdem, inanç gibi yüce kavramlar da kirlenirler.
Sevgi : Bir kimsenin başka bir kimseye ya da başka bir varlığa bağlılığını ifade eder. Sevgi ve aşkın diyalektik birliktelikleri bir zorunluluktur.
Huzur : Ruhsal bazda bizi, biz eden temel istem ve duyguların dengelenmesidir.
Yazmak : Bir birikim aktarımıdır, serüveni yazının bulunuşuyla başlatılır ama sözel, resimsel, yontusal ve yapısal oluşumlardan da bu edim değişik betimlemelerle kendini okutabilmektedir.
Okur : Yalnız kendine sunulanı okuyan değil, sunulmayanı da araştırıp bulandır.
Özlem : Yakınlık ve dostlukların, sevgi ve aşkın ıraksanan izdüşümleridir.
Sevda : Aşkın bilinç dışına taşınmış dizginsiz hâlidir.
Mutluluk : Tanımı kolay bir kavram ama içini doldurmak zordur.
Kimsesizlik : Öznesi tarafından kimseliliğe dönüştürülmezse kolsuz ve ayaksız bir bedene benzer.
Baki Evkaralı (Bakican) : Yazar adaylarına söylemek istediklerin, tavsiyelerin nelerdir? Nelere dikkat etsinler kalemle bütünleşirken?
Abdullah Karabağ : Günümüz koşullarında güçlü öğrenim olanakları vardır, bu süreç iyi götürülmelidir. Uzun ve yorucu bir yürüyüştür yazarlık, özellikle şairlik. Ürettikçe gelişir, yetkinleşir, Yaratılan yaratanını taşımalıdır, şayet yaratan yaratılanı taşıyacak konuma düşerse beklenen gelişme sağlanamaz.
Baki Evkaralı (Bakican) : Bize vakit ayırdığın için teşekkür ederim. Hayatında hep başarılar diliyorum.
Abdullah Karabağ : En içten duygularla sizlerin şahsında; yayınevi, tanıtım ve dağıtım çalışanlarına ve tüm okurlara şükranlarımı iletmek istiyorum.
Abdullah Karabağ : 1955 doğumlu, Düziçi Öğretmen Okulu ve Lisesi mezunu, öğretmenlik, öğrencilik, 12 Eylül Dönemi’nde gözaltı, tutuklanma ve yargılanma. Serbest bırakıldıktan sonra da bu süreç devam etti, yurt dışına çıkış ve İsviçre’de yaşıyorum. Açık ismimden başka, “A. Karabağ, A. Karabag, A. Karabax” imzalarını da kullandım. Dosyalardan biri Fransızca’dır, fakat edebiyatta iki dilliyim. Toplu şiirlerden başka; Kürtçe dilbilgisi, sözcük derlemeleri, şiirsel tiyatro ve Türkçe bir roman, iki dilli aforizmalar ve şiirler; toplam on yedi dosya/kitap. Bu yıl için iki dilli bir şiir dosyası var elimde.
Baki Evkaralı (Bakican) : Peki, kitabı yazım sürecinde neler yaşadın, yazarken neler hissettin?
Abdullah Karabağ : Güldestan Gibi, 1994–2011 yılları arasında yazılan altı dosyanın bazı şiirlerini kapsıyor. Bu dosyaların şiirlerinden altmış dördü de kitaba alınmadı. Uzun bir döneme yayılan bir üretim süreci olduğu için yaşanılan ve duyumsananların farklılık ve renklilik arzetmeleri kaçınılmazdır. Kaldı ki başka ürünler de aynı zaman diliminde kalem altındaydı. Tek bir cümleyle, üç dilin yazınsal zenginliklerini duyumsayabildiğimi söyleyebilirim.
Baki Evkaralı (Bakican) : Kitabın baskı sürecinde çektiğin sıkıntıların oldu mu?
Abdullah Karabağ : Gerçekçi olmak gerekir, sıkıntılar iki yönlü olur; kimisi yayıncılardan, kimisi de yazarlardan kaynaklanır. Yurt dışında da bazı dosyaların baskıları yapıldı. Daha önceleri memlekette basılan dosyaların baskı süreçlerinde çok olumsuz şeylerle karşılaştım, ha keza yurt dışında da, bunları burada dile getirmek istemiyorum. Bu kulvarda ilginç bir kanı yerleşmiş gibi geldi bana: Yayıncı kendini patron, yazarı ise bir çalışan gibi görebiliyor, bu şık, genellikle tanınmamış yazarlar için uygulanır. Yazar ise yazarlık kompleksine kendini kaptırır, buna özgü tavırlar takınır. Kanımca, her ikisi de doğru değildir, bir eserin üretimi ne denli önemliyse baskı, tanıtım ve dağıtımı da bir o kadar önemlidir. Sorunuz toplu şiirlere ilişkin olduğuna göre, bu konuda Sokak Kitapları Yayınları oldukça sağlıklı görünüyor diyebilirim. Sanırım ilkeli/sözleşmeli konumlarından ileri gelmektedir ve bu durum daha da kalıcılaşabilir.
Baki Evkaralı (Bakican) : Yayınevinden ve reklam faaliyetlerinden memnun musun?
Abdullah Karabağ : Somut bir yargıda bulunamam, çünkü henüz işin başındayız.
Baki Evkaralı (Bakican) : Sevgili Abdullah Abi nerelerde yazıyorsun? Sana ilham veren özel yerler var mı?
Abdullah Karabağ : Çalkantılı toplumsal bir dönemin kuşağına mensubum. Yaşam keskin iniş ve çıkışlarla sürdü/sürmektedir. Yazında ilham beklemem, yer peşine de düşmem, sadece yazmanlık yapıyorum, yaşamın kendisi yazdırıyor! Bir dosya üzerinde yoğunlaşmışken bir diğer dosya için de onlarca şiir kurgulanır belleğimde. Hele Kürtçe için öyle bir alan var ki el değmemiş bir hazine gibidir. Fakat bu alan, hâlâ sahipsiz ve korumasız seyretmektedir. Yayıncılarımız, iki dilli veya çok dilli yayıncılığa kapıları aralamaları gerekir. Ön yargılardan arınmış bir diller, kimlikler ve inançlar demokrasisi, toplumun üretken yazınsal geleceği için vazgeçilmezdir. Bir stüdyoda kalıyorum ve burada yazıyorum.
Baki Evkaralı (Bakican) : Kitabından bahseder misin bize derinlemesine felsefesi nedir? Ne anlatmak için çabaladın?
Abdullah Karabağ : Hangi dilden olursa olsun, bütün şiirlerim kendine özgü bir anlayışın ürünüdürler. Kısacası kendi şiirimi yarattım dersem abartı sayılmamalı. Bununla birlikte asıl değerlendirmeleri de okurlara ve eleştirmenlere bırakalım.
Baki Evkaralı (Bakican) : Anlaşılmadığını düşündüğün anların oluyor mu? Ruh hâlin yazılarına nasıl yansır?
Abdullah Karabağ : Elbette dil anlaşılır olmalı ama her şiir, herkes tarafından aynı derinlikte anlaşılmalı kaygısıyla da güdülenmemeli şair. Günlük yaşamda birçok kişi gibi, bir sanatçı, yazar veya şair de yeteri kadar anlaşılamamaktan yakınabilir. Fakat bu, bir saplantıya dönüşmemeli. Ne denli savlanırsa savlansın, yazdıklarımız kişiliklerimizi, dolaysıyla ruhsal manzaralarımızı çekimlerler. İtiraf etmek gerekirse yazdıklarımda çok az görülürüm, çünkü kendimi yazmıyorum.
Baki Evkaralı (Bakican) : Aşağıdaki kelimeler sana ne ifade ediyor?
Abdullah Karabağ : Aşağıdaki sözcükler, sözlük anlamları dışında yazın alanında öznel anlamlar yüklenirler. Her birine birkaç tümceyle dokunup geçmeyi tercih edeceğim.
Aşk : Doğada her şey aşk hâlindedir; bunu, anlamlı kılabilen tek varlıksa insandır ve her insan, hem onun öznesi hem de nesnesidir. Toplum kirlendikçe kişi, kişi kirlendikçe aşk, sevgi, erdem, inanç gibi yüce kavramlar da kirlenirler.
Sevgi : Bir kimsenin başka bir kimseye ya da başka bir varlığa bağlılığını ifade eder. Sevgi ve aşkın diyalektik birliktelikleri bir zorunluluktur.
Huzur : Ruhsal bazda bizi, biz eden temel istem ve duyguların dengelenmesidir.
Yazmak : Bir birikim aktarımıdır, serüveni yazının bulunuşuyla başlatılır ama sözel, resimsel, yontusal ve yapısal oluşumlardan da bu edim değişik betimlemelerle kendini okutabilmektedir.
Okur : Yalnız kendine sunulanı okuyan değil, sunulmayanı da araştırıp bulandır.
Özlem : Yakınlık ve dostlukların, sevgi ve aşkın ıraksanan izdüşümleridir.
Sevda : Aşkın bilinç dışına taşınmış dizginsiz hâlidir.
Mutluluk : Tanımı kolay bir kavram ama içini doldurmak zordur.
Kimsesizlik : Öznesi tarafından kimseliliğe dönüştürülmezse kolsuz ve ayaksız bir bedene benzer.
Baki Evkaralı (Bakican) : Yazar adaylarına söylemek istediklerin, tavsiyelerin nelerdir? Nelere dikkat etsinler kalemle bütünleşirken?
Abdullah Karabağ : Günümüz koşullarında güçlü öğrenim olanakları vardır, bu süreç iyi götürülmelidir. Uzun ve yorucu bir yürüyüştür yazarlık, özellikle şairlik. Ürettikçe gelişir, yetkinleşir, Yaratılan yaratanını taşımalıdır, şayet yaratan yaratılanı taşıyacak konuma düşerse beklenen gelişme sağlanamaz.
Baki Evkaralı (Bakican) : Bize vakit ayırdığın için teşekkür ederim. Hayatında hep başarılar diliyorum.
Abdullah Karabağ : En içten duygularla sizlerin şahsında; yayınevi, tanıtım ve dağıtım çalışanlarına ve tüm okurlara şükranlarımı iletmek istiyorum.